İnovasyon Neden Vatanseverliktir?

İşletmeciler arasında bu günlerin en moda lafı “inovasyon”. Keşke “Secret – Sır ” adlı şu meşhur kitapta yazıldığı gibi olsa da, “inovasyon” diye çok derin derin ve uzun düşündüğümüzde, hayatımız birdenbire çeşitli inovasyonlarla dolup, istediğimiz yönde değişiverse; sabah yataktan kalktığımızda kendimizi bir başka hissediversek…

Bana sürekli soruyorlar: “Yahu, yaratıcılık artık inovasyon mu oldu? Neymiş şu inovasyon dedikleri?” diye…
Dilimin döndüğü kadar bu kavramı anlatmaya çalışacağım.
Bir zamanlar Harvard’daki hocalarım, tek bir “iyi örneğin” 200 sayfalık bir ders kitabından daha etkili olduğunu söylemişlerdi. Bu öğüdü hiç unutmadım. Dolayısıyla inovasyon kavramını irdelerken ben de yurtiçi ve yurtdışından “pratik” örnekler vermeye çalışacağım.
İnovasyon kelimesi Latince’de “yeni” anlamına gelen “nova” kökünden türemiş. Genel anlamda yeni bir ürünün ve/veya metodun piyasaya sunulması olarak anlaşılır. Ama önce, dayanamayıp, bilimsel bir tanım yaparak başlayalım: “İnovasyon, bilgi birikiminin şekillenmesi, birleştirilmesi ve sentezi ile pazarın ticari değer verdiği yeni ürün, servis veya süreçlerin hayata geçirilmesidir”.
Bu tanımdaki en önemli sözcükler “yeni” ve “ticari” kelimeleridir. Bir başka deyişle inovasyon, bir yeniliğin icadının ticari değer yaratımı ile kesiştiği konumdur.
Okuyucular arasındaki mühendis kökenliler için kavramı bir de bir formülle ifade edelim:
İnovasyon= Buluş + Ticari Başarı
Bu tanımlardan sonra bırakalım inovasyon lafını bir kenara ve tam ifade etmiyor olsa da Türkçe karşılığı olan “yenilik, yenilik sunma veya yenilikçilik” kelimelerini benimseyelim.
İşte bazı ‘Yenilikçilik’ örnekleri: Yeni nesil bilgisayar entegre devreleri… Böyle buluşlar, pazarın onayını aldığı zaman, gerçek anlamda bir yenilik haline dönüşecek ve sadece işletmenin hayatını değiştirmekle kalmayacak, ülke ekonomisine de hareket getirecektir.
Diyelim ki bu günlerde çoğumuzun hem aklını karıştıran ve hem de ateşini yükselten “domuz gribi”ne karşı bir ilaç firması kesin ve hızlı tedavi sağlayan yeni bir ilaçla ortaya çıktı. Bu sadece yepyeni bir buluş olmakla kalmayacak, şirkete ciddi bir ticari katkı sağlayacak ve o ülkenin ekonomisi de bundan yararlanacaktır. Hatta imajı da…
Daha basit bir örnek verelim: Bir bilgisayar bakım veya bilişim şirketi, bilgisayarınızı internet aracılığı ile tamir edebilmek için yeni bir metod geliştirdiğinde, bir yandan yarattığı bu yeni kanal aracılığıyla işlerini büyütebilecek, diğer yandan da büyüyen işiyle ekonomiye katkıda bulunacaktır.
1990 başlarında IBM derin bir kriz içinde iken, IBM içinde yeni kurulan “Küresel Hizmetler” adlı bölüm de önemli bir yenilikçilik örneğidir. Müşterilerine, elektronik-sanal ortamda iş imkânları yaratabilmek konusunda danışmanlık hizmeti veren bu bölüm, şimdi IBM’in satış hâsılatının yarıdan fazlasını oluşturmakta…
İşletmelerde yenilik denince ilk etapta akla iPod, iPhone, plazma televizyon, endüstriyel robotlar, güneş enerjisini diğer enerjilere dönüştüren aletler gibi ürün yenilikleri veya nano-teknoloji, genetik mühendisliği gibi yeni teknolojiler geliyor.
Son yıllardaki ekonomik büyüme dalgalarını, internet teknolojisi gibi teknolojik yeniliklerin tetiklediğini biliyoruz. Bilişim ve internet, bioteknoloji, nano-teknoloji, telekomünikasyon devrimlerinden sonra dünyamız büyük bir heyecanla enerji teknolojisindeki yenilikleri bekliyor.
Ama gözden kaçırılmaması gereken husus, yenilikçiliğin yeni ürün ve teknoloji ile sınırlı olmadığıdır. Yenilikçiliğin uygulama sahaları arasında ürün ve teknoloji olduğu kadar, servis yenilikleri, üretim, tedarik zinciri, pazarlama ve dağıtım kanalı süreçleri gibi iş süreçleri yenilikleri ve iş modeli tasarım yenilikleri de vardır.
Yenilikçiliğe servis yeniliklerinden bir örnekle hayat verelim. ABD’de kurulu Zipcar adlı firma, özellikle mevcut ekonomik kriz sırasında potansiyel otomobil alıcılarına ve otomobil kullanıcılarına, otomobile yatırım yapmak yerine farklı bir seçenek sunmakta. Ne mi? Zipcar, üyelerine kısa süreli seyahatler ve şehir içi ulaşım için ucuz ve günün her saatinde kolaylıkla kiralanabilir otomobil kullanımı sağlıyor.
Bir an Zipcar’in İstanbul’da da olduğunu hayal edelim. İstanbul’un Anadolu yakasına gidip gelmek isteyen Nişantaşlı bir Zipcar üyesi, şirketin Web sitesinden otomobilini rezerve ettikten sonra, Zipcar arabalarının çok sayıdaki park yerlerinden birine, örneğin bir alışveriş merkezine gidip, kartı ile arabanın kilidini açabilecek; köprüden Anadolu yakasına geçecek ve iki saat sonra da aracı bu kez bir başka Zipcar park yerinde bırakacaktır. Ödenecek ücret, araç sadece bir kaç saat kullanıldığı için keseye uygundur. Bu kısa sureli oto kiralama yeniliği o kadar beğenilmiştir ki, Zipcar 2008’de Amerika’da 12 kente yayılmış; buna ilaveten Londra ve Toronto ile birlikte toplam abone üye sayısı 300,000 kişiye ulaşmış, şirket araç filosu ise 3500 otomobili geçmiştir.
Zipcar projesini özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar benimsemiştir. “Bu kriz döneminde ekonomi yapmak, paranızı dikkatli harcamak mı istiyorsunuz? O halde şehir içindeki kısa süreli ihtiyaçlarınız için, kiralık arabayı tercih edin…” sloganıyla yola çıkılmış. İşte ben buna yenilik derim! Sakın ha otomobil üreticileri ve kiralık oto firmaları alınmasınlar; kanımca Zipcar veya Zipcar modelini Türkiye’ye getirmenin yolunu bulsunlar.
İş modeli tasarım yenilikleri cephesi için Türkiye’den bir örnek vererek başlayalım…“İş modeli”nden kasıt nedir denecek olunursa… Bir kuruluşun iş modeli, müşterilerin kim olduğu, onlara neyin satıldığı ve müşteriye sağlanan artı değerin karşılığında ne tip ve seviyede bir gelir temin edilebileceği sorularını cevaplar. Örneğin bir televizyon kanalının iş modeli, izleyicilere programların bedelsiz sunulması ve buna karşılık çeşitli markalardan elde edilecek reklam gelirleri üzerine kuruludur. Diğer bir deyişle, televizyon kanalları müşterilerini, izleyiciler yerine, reklam verebilecek kuruluşlar; satılan malı ise program sırasında reklam yapılabilecek zaman aralıkları olarak tanımlamaktadır. Satış gelirlerini ise bu zaman aralıklarını reklam vermek isteyenlere satarak temin etmektedirler. Böyle bir iş modelinin başarısı ise, reklamcılara rakip kanallara kıyasla artı değer sağlayan yüksek rating’li programların hazırlanması ve yayınlanmasından geçer.Geçen hafta katıldığım bir iş yemeğinde, hemen yanımda oturan 100.000 müşterili bir vale servisi yöneticisi bana uyguladığı bir yeniliği anlattı. Siz hiç sponsorluktan gelir temin eden vale hizmeti duymuş muydunuz?
Bir vale servisine neden sponsor olunur ki diye düşünürken, “Dünyada başka örneği var mı?”  diye sordum. Hiçbir yerde böyle bir uygulama olmadığını söyleyince doğrusu anlattıklarına iyice dikkat kesildim.Şirket, ağırlıklı olarak alışveriş merkezlerinde vale park servisi vererek iş hayatına başlamış. Başlangıçta şirketin iş modeli, diğer vale servislerinde olduğu gibi, vale servisi karşılığı alınan ücret üzerine kurulu imiş… Ancak bir süre sonra müşterilerden aldıkları servis ücretlerinin, servisin masraflarını bile karşılamadığını farketmişler. Ve bu problem, bir yeniliğin doğmasına vesile olmuş.Vale park şirketinin iş modelinde uyguladığı yenilik ilk duyuşta o kadar sıradan duruyor ki

, insanın “Bunun da neresi yenilik Allahaşkına?” diyesi geliyor. Söz konusu yenilik, iş modelinde işletmeye ikinci bir gelir akımı yaratacak değişiklik yapıyor. Diğer bir deyişle şirket sahip olduğu yüksek gelirli vale park müşterilerine kendilerini tanıtmak isteyen A grubu markalara, marka logo teşhiri, kampanya duyuruları, broşür ve promosyon dağıtımı ve hatta pazar araştırma hizmetleri gibi, yaratıcı pazarlama servisleri sunarak, kendisine vale park ücreti dışında ikinci bir gelir akımı yaratabilmiş.Böylece vale park servisi, iş modelini, güvenli vale servisi satışı olduğu kadar, yüksek gelir grubu müşterilere hitap eden markalara yönelik iletişim hizmetleri sunmak olarak, yeniden tanımlamış oluyor. Bu yeni girişim o kadar başarılı olmuş ki, şu ana kadar çeşitli bankalar, kredi kartı şirketleri, benzin istasyon şirketleri, bilgisayar tedarikçileri, lüks otomobil pazarlayan firmalar gibi sponsorlar, vale servisinin pazarlama hizmetlerinin müşterisi olmuşlar. İşletme modelini, böylece yeniden yazan şirket bu uygulaması sayesinde şimdi geleceğe daha güvenle bakıyor.  Bize de “Gazanız mübarek olsun” demekten başka bir şey kalmıyor!Yenilikçilik, işletmelerde sürdürülebilir rekabetsel avantaj elde edilmesinin veya başarılı şirket stratejisinin, “olmazsa olmaz” koşuludur. Şirketler ancak satışlarını ve karlarını arttırdıkları sürece yaşamlarını sürdürebilir ve uygulayacakları yenilikleri fonlayarak yeni yatırım, yeni istihdam sağlayabilirler. Bu durumda, ekonomik eğiliminiz sağ da olsa, sol da olsa, “şirketlerde yenilikçiliğin teşviki vatanseverliktir” demek zorundasınız.Bu konuyu, para kazanma hırsı veya maddiyatçılıkla da lütfen karıştırmayalım. Unutmayalım ki, özellikle her yeniliğin taklit edilebildiği çağımızda, sürdürülebilir rekabet avantaj, yenilik uygulamalarının sürekliliği ile mümkündür. Dolayısıyla, ancak sürekli yenilik yapma kültürüne sahip firmalar satış ve karlarını sürekli arttırabilir ve ülke ekonomisine katkıda bulunabilirler;Kendilerini zaman zaman en vatansever yurt evlatları onlarmış gibi tanıtan siyasilerimiz nutuklarında ekonomi konusunu sık sık irdelerken keşke yenilikçiliğe de değinseler! Her ayakları yere basan vatansever gibi ben de, sadece “Vatan, Millet, Sakarya“ demekle kalmayıp, “Vatan, Millet, Sakarya ve Yenilikçilik” diyorum.

  1. 11-23-2012

    Profesor bey, neredeler’sin, eski dostlanrini buzbutun unutma??
    Bin tane websitelerin var.
    Sans bulursan, ara? 201-655-2945

    Reinhard

Düşünce ve Eleştirileriniz?

techstat